2020 – Bir dönüm noktası: Patlayıcı ve belirsizliklerle dolu bir onyıl başladı

Paylaş

2020 yılı sona ererken, küresel kapitalizmi sarsan kargaşa ve sarsıntılar devam ediyor. Bu yıl, toplumun her alanını etkileyen, tarihte bir dönüm noktası olmuştur. Yorumcular ve tarihçiler bundan böyle “kovid öncesi” ve “kovid sonrası” diye atıfta bulunacaklar. Patlayıcı ve belirsiz bir durum şimdi uluslararası ölçekte ortaya çıkıyor. Dünya çapında milyonlarca insana daha önce görülmemiş sefalet ve ıstırap getiren kovid-19 salgını, 2020’lerde kapitalizmin distopik doğasını ortaya çıkardı. Pandemi, hastalığın ortaya çıkmasından önce mevcut olan tüm ekonomik, politik ve sosyal eğilimlerin büyük hızlandırıcısı olarak hareket etti.

Salgın baş gösterdiğinde dünya ekonomilerinin çökmesi ihtimaliyle karşı karşıya kalan kapitalist sınıflar, sistemlerini korumak ve tam bir çöküşten kurtulmak için müdahale ettiler. Mart ayında, göz açıp kapayıncaya kadar, egemen sınıflar daha önce benimsedikleri neo-liberal ve serbest piyasa politikalarını terk ettiler ve tüm büyük kapitalist ekonomilerde büyük teşvik paketleri başlattılar. Sonuç olarak, küresel borç 277 trilyon ABD doları seviyesinde rekora ulaştı. Gelişmiş piyasalarda, toplam borç üçüncü çeyrekte GSYİH’nın % 432’sine sıçradı ve muhtemelen daha da artmış olacak. Borç patlaması sadece kovid salgını nedeniyle olmadı. Kapitalizmin altında yatan kriz, 2016’dan bu yana toplam dünya borcunun 52 trilyon ABD dolarını aşmasına sebeb oldu.

Yine de uygulamaya konulan kocaman teşvik paketlerine rağmen kapitalizm, ekonomik bir çöküşten kaçınmak için yapısının altına sadece destek koymayı başardı. Geçici bir iyileşme olasılığı muhtemel olsa da, bir aşamada, 1930’lardaki milyonlarca insanın hayatını mahveden o en ağır ekonomik krize benzer bir durum olacaktır.

Ekonomideki bu durgunluk ve kriz birçok ülkeyi etkiliyor. İşsizlik dalga dalga her ülkenin kıyısına vuruyor. Bir krizden başka bir krize geçen ama arada kısa süreli zayıf ekonomik düzelmelerin de olacağı bir 2020’ler olası bir perspektifdir. Asya, Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da sonu olmayan bir korku kabusu var. 2019 yılında, Hindistan’da 100bin yoksul çiftçi, var olan çaresiz ekonomik durum nedeniyle intihar etti. 2020’de daha da kötü trajediler yaşanacak. Nesillerdir görülmeyen ölçekte yaşanan yoksulluk ve yoksunluk, sanayileşmiş kapitalist ülkeleri de yırtıp atıyor. 50 milyona kadar ABD vatandaşı yeterli yiyecek elde etmekte zorluk çekiyor. 30 milyona kadar insan evlerinden atılma olasılığıyla karşı karşıya. İngiltere gibi ülkelerde, yoksulluk ve açlık şimdi milyonlarca insanın hayatını mahvediyor. İngiltere’nin kuzeyindeki Burnley kentinden gelen dramatik bir haber, rahiplerin gözyaşları içinde aç olanlara yemek dağıttığını gösteriyor. Bu durum, küresel kapitalizm daha da acımasızlaştıkça milyonların hissettiği travmayı şok edici bir şekilde ortaya koydu.

Süper zenginler kazanıyor geri kalanlar acı çekiyor

Yine de milyonlarca kişi salgın ve ekonomik krizin sonuçlarından muzdaripken, modern kapitalizmin süper zengin oligarkları, özellikle yüksek karlı teknoloji sektöründekiler, daha da büyük servet biriktirdiler. Dünyanın en zengin oligarkı ve Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, şimdi 186 milyar ABD doları tutarında akılları sarsan bir net değere sahip. Her dakika tahmini 149.353 ABD doları para kazanıyor! Pek çok ulus devletten daha büyük varlığa sahip olan Bezos’un küresel imparatorluğu, 21. yüzyıl kapitalizminin somut örneğidir. Amazon’un dokunaçları dev bir ahtapot gibi gezegenin etrafını saıyor. Köleliğe benzer koşullar altında çalışan bir işgücüne dayanan Amazon, hayatın bir çok alanını istila ediyor. Ama Bezos yalnız değil. Dünyanın en zengin ikinci oligarkı olan Tesla’nın sahibi Elon Musk, servetini 2020’de 100 milyar ABD Dolarından 128 milyar dolara çıkardı. Bu yıl Mart ve Eylül ayları arasında, ABD’deki 643 milyarderin serveti 845 milyar ABD doları gibi şaşırtıcı bir artış gösterdi. ABD’de aynı dönemde, işgücünün en alt % 80’inin saatlik ücreti % 4 düştü. Pandeminin patlak vermesinden önce bile, 2017’de dünyanın en zengin sekiz insanı, insanlığın en yoksul yarısıyla aynı servete sahipti. Salgın döneminde çirkin düzeylere ulaşan servet birikimi, kriz sırasında 150 milyondan fazla insanın aşırı yoksulluğa sürüklenmesine yansıdı. Milyonların kapitalizm tarihindeki bu eşi görülmemiş eşitsizliğe karşı duydukları öfke, 2021’de gerçekleşecek patlayıcı olayların şekillenmesinde çok önemli bir faktör olacak.

Yoksulluk ve eşitsizlik salgını, yirmi birinci yüzyılda insanlık için muazzam potansiyel gösteren bilim ve teknikteki gelişmelerle yan yana seyrediyor. Bir yıl içinde kovid’e karşı bir aşının gözle görülür gelişimi, bilimsel ilerlemeler için potansiyeli göstermektedir. Kanser ve diğer ölümlerin çok erken teşhisi için testler veya kuantum bilgisayarların ilerleme olasılığı gibi bilimdeki diğer olası gelişmeler, toplumu dönüştürme potansiyeline sahiptir. Ancak kapitalizm bunları veya üretici güçleri insanlığa fayda sağlayacak şekilde uygulayamaz. Kapitalizm şu anda bir çıkmazda ve insanlığın daha da gelişmesinin önündeki en büyük engel.

Aşının eşitsizlikleri


Küresel ölçekte ve uluslar içinde var olan sınıf eşitsizlikleri, aşının dağıtımıyla yeniden gözler önüne serilecek. Dünyanın en yoksul yetmiş ülkesinin nüfusunun yaklaşık % 90’ı 2021’de yeterli aşı alamayacak. Aynı anda, zengin ülkeler 2021 boyunca nüfuslarını üç kez aşılamaya yetecek kadar koronavirüs aşısı satın aldılar. Zengin ülkelerde bile aşıların tahsisi konusunda bir çatışma olması muhtemeldir.

2020’de dünyayı sarsan siyasi kargaşa baş döndürücü bir hızla ortaya çıktı. ABD seçimleri sırasında gelişen kutuplaşma, tarihsel gerileme döneminde olan ABD emperyalizmini saran krizin yansımasıdır. Egemen sınıfın açık bir çoğunluğu, istikrarsız ve despot Trump’tan kurtulmak istedikleri sonucuna vardı. ABD toplumundaki sınıf kutuplaşması, şimdi işçi sınıfının kitlesel bir partisinin inşa edilmesi zorunluluğunu gösteriyor. Var olan çaresiz durum kendisini Trump’ın oylarını artmasında gösteriyor, ki ona karşı kitlesel bir muhalefet olmasına rağmen bu sonucu aldı. Biden, Trump’ı yenmeyi başardı ancak onun ve Demokratların temsil ettiği sermaye yanlısı politikaları ABD kapitalizminin krizine hiçbir çözüm sunmayacak veya milyonlarca Amerikalı işçinin yüz yüze olduğu sefalete son vermeyecek. ABD’de Biden başkanlığı sırasında yeni mücadelelerin patlak vereceği kesindir. Bu durum, özellikle ABD’de, işçi sınıfı için yeni bir parti inşa etmenin aciliyetini gösteriyor. Trump olsun ya da olmasın Trumpizm siyasi bir güç olmaya devam ediyor. Bu güçe meydan okumak ve bir alternatif sunmak için yeni bir işçi partisi lazım.

ABD, Çin ve bölgesel bloklar ve ittifaklar

ABD emperyalizminin gerilemesi ve Çin’in yükselişi, 2020’nin baskın özelliklerinden biri oldu – ve ticaret savaşları arttı.  Çin, kendine has devlet kapitalizmi biçimiyle, krizden diğer kapitalist rakiplerinden görece daha istikrarlı bir durumda çıktı. Bununla birlikte, Çin aynı zamanda çelişkiler ve sorunlarla da dolu. 2020 yılında Çin, kendi iç pazarını geliştirmeyi amaçlayan “ikili dolaşım” politikasının kabul edilmesiyle Çin rejiminde önemli bir değişim oldu. İşçi sınıfının – ki Çin dünyanın en büyük işçi sınıfına sahiptir – da içinde olacağı toplumsal hareketler önümüzdeki yıllarda gelişeceği kesindir. Bu, ABD’yi sallayan ayaklanmalarla birlikte dünya olayları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak.

2020’lere ABD ile Çin arasında, bölgesel güçler arasında ve gelişmekte olan bloklar arasında devam eden çatışmalar damgasını vuracak. Çin, son derece istikrarsız olsa da, Asya ve Pasifik’te bir bloğu sağlamlaştırmayı hedefliyor. Bu, dünya nüfusunun %30’unu oluşturan Japonya ve Avustralya dahil 15 ülkeyi içeren bir ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklığın (RCEP) imzalanmasına da yansıdı. Etkisini veya etki alanlarını geliştirmek için mücadele eden diğer istikrarsız blokların ve ittifakların ortaya çıkma olasılığı, kapitalist güçler arasındaki çıkar çatışmasının ve dünya ekonomisinde meydana gelen küreselleşme sürecinin tersine çevrilmesinin olası bir sonucudur. Küba’nın Rusya’nın hâkim olduğu Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılması da bunun bir yansımasıdır. Bu istikrarsız bloklar içindeki gerilimler, 2020’lerde de var olacak dünya durumunun bir parçası olacak. Bu Avrupa Birliğine de yansıdı. Brexit’in yanı sıra, Portekiz Başbakanı António Costa’nın AB bütçesiyle ilgili olarak sarf ettiği cümleler, AB’nin ikiye bölünmesi ve “uzlaşmaz iç farklılıkları tanıma” sorununu dile getirmesi önemlidir.

Büyüyen kriz şunlara yol açtı: küreselleşmenin tersine çevrilmesine, bölgesel ittifaklar kurma girişimlerine, ve bir dizi alanda artan çatışmalara. Ermenistan ile Azerbaycan arasında “etnik temizlik” ile sonuçlanan şiddetli çatışmalar, kapitalizmin devam etmesiyle birlikte ortaya çıkan korkunç durumu yansıtıyor. Etiyopya’daki savaş ve hükümet güçlerinin Tigray bölgesine yönelik saldırıları, Afrika’nın bu bölgesinde dramatik sonuçlar doğuruyor. Kapitalizmin krizi sırasında ulusal bağımsızlık hareketlerindeki yükseliş, sosyalistler ve işçi hareketi için hayati bir sorundur. Kapitalizme karşı mücadelede, tüm ulusal baskılara karşı olmak ve ulusal ve etnik hakların savunulması bu mücadelenin merkezi bir parçasıdır. Yine de, CWI’nın (Committe for a Workers’ International/İşçilerin Enternasyoneli için Komite) açıkladığı ve tecrübelerin gösterdiği gibi, tam demokratik ulusal hakların güvence altına alınması ve ulusal ve etnik baskının sona erdirilmesi modern kapitalizm altında mümkün değildir.

Artan baskılar – gericiliğin limitleri

Egemen sınıflar, kovid krizini daha otoriter politikalar uygulamak için bir bahane olarak kullandılar. CWI, işçilerin ve toplumların sağlığını koruma konusunda atılan bütün adımları destekler. Ancak, kapitalist hükümetler işçi haklarını ayaklar altına almak ve ortaya çıkan protestoları ve mücadeleleri engellemek için baskıcı önlemler aldı. Bir V-Dem Enstitüsü raporuna göre, 2020’de dünya nüfusunun % 54’ünün ikamet ettiği 92 ülke artık “otokratik” veya otoriter hükümet biçimleriyle yönetiliyor. Demokratik hakları savunma mücadelesi artık işçi sınıfı için çok önemli bir konudur. Hindistan, Sri Lanka, Şili ve diğer ülkelerdeki baskıcı rejimler acımasız baskı politikaları uyguladı. Fransa’daki Macron hükümetinin antidemokratik yasalarına karşı yapılan kitlesel protestolar, hükümeti geri adım atmayı önemli ölçüde başardı.

2020’de sağcı popülist ve hatta faşist güçler bazı ülkelerde daha çok tehditkar oldu. Hindistan’da Modi ve Brezilya’da Bolsonaro tarafından yönetilen sağcı hükümetler, pandemiyi işçi haklarına saldırmak ve antidemokratik uygulamalar ve başka acımasız baskılar için bahane olarak kullanmaya çalıştılar. Kasım 2019’da salgının başlamasından hemen önce sağcılar, Bolivya’daki Morales hükümetine karşı bir darbe yaptı ve işçi sınıfının ve yerli halkların haklarına yönelik bir baskı ve saldırı dalgası başlatmaya çalıştı.

Ama, 2020 sona ererken, 2021’de olabilecek fırtınalı ayaklanmaların habercisi olan bir dizi önemli harekette de gericiliğin sınırlarını gösterdi. Latin Amerika, özellikle sağcı ve popülist hükümetlere karşı gelişen kitlesel hareketler ve ayaklanmalarla sarsıldı. Peru’daki kitlesel protestolar bir haftada üç cumhurbaşkanını devirdi. Kolombiya’da bir genel grev ve madenci grevleri gerçekleşti. Guatemala hükümeti, kitlesel protestolar sonrasında kemer sıkma paketini geri çekmek zorunda kaldı. Bolivya’da, kitlesel bir genel grevi takiben yapılan seçimler, Evo Morales’in partisi MAS’ın iktidara geri dönmesine ve sağcı partilerin bozguna uğramasına neden oldu. Bolsonaro, Brezilya’daki son yerel seçimlerde ezici bir yenilgiye uğradı. Geleneksel “merkez sağ” kapitalist partiler geri dönüş yapsalar da, radikal sosyalist parti PSOL büyük kentlerde çok önemli kazanımlar elde etti. En büyük eyalet olan Sao Paulo’da ilk kez ikinci oldular. PT’nin (“İşçi Partisi”) PSOL’e karşı kaybetmesi, işçi sınıfının Bolsonaro rejimiyle savaşmak için sosyalist bir alternatifi yeniden inşa etme mücadelesinde yeni bir sayfa açtı.

Venezuela’daki seçimler de sağcı kesim ve emperyalizm için bir yenilgi oldu. Bu güçler, Maduro rejiminde var olan ekonomik çöküşe, yolsuzluğa ve bürokratik yönetime rağmen Maduro rejimini deviremedi. ABD emperyalizmi, Trump başkanlığının neden olduğu felaketin bedelini  kısmen ödüyor. Trump’ın sağcı muhalefete verdiği destek ve ABD’nin Maduro’yu devirmek için müdahale etme tehditleri, Venezuela halkı arasında büyük bir tepkiye neden oldu ve Maduro’nun iktidara tutunmasına önemli bir rol oynadı. Bu halk arasında oluşan tepki, Maduro’nun hükümete karşı olan işcilere ve solculara uyguladığı baskılara rağmen oluştu.

Şili’deki Pinera rejimi, yeni protestolara şahit oldu ve 2021 yılında da tekrarlanabilecek kitlesel ayaklanmalar ihtimaliye karşı karşıya. Pinochet dönemi anayasasını değiştirmeye yönelik referandum, %80’inin değişime oy vermesiyle sağ kesim için bir yenilgi oldu. Bu referandum, halihazırda yürürlüğe giren anayasada yapılan hileli değişikliklere rağmen, 2019’da ülkeyi sarsan devrimci ayaklanmaların bir yan ürünüdür.

Hindistan’da, Modi’nin acımasız Hindu milliyetçisi rejimi bile şimdi bir halk tepkisiyle karşı karşıya. 250 milyona yakın işçinin katıldığı muazzam Aralık ayındaki genel grevi, çaresiz bir durumla karşı karşıya olan milyonlarca yoksul çiftçinin eşi görülmemiş protestoları izledi. Bu kitle hareketleri, Modi rejimine karşı mücadelede yeni bir sayfa açıyor.

Türkiye’de Erdoğan rejimi, uluslararasındaki etki alanını genişletmek ve ülke içindeki milliyetçi duyguları kabartmak için giriştiği askeri müdahalelerine rağmen, direniş ve muhalefetle karşılaşıyor. Hükümet, işçilerin organize ettiği protestolar ve eylemler sonrasında tazminat hakkı konusanda geri adım attı. Ve bunları madencilerin ve metal işçilerin Ankara’ya doğru yürüyüşleri izledi. Bu ve 2020’nin sonlarına doğru Endonezya’daki genel grev gibi diğer hareketler, Nijerya, Lübnan, Irak, Beyaz Rusya, Tayland ve diğer ülkeleri kasıp kavuran kitlesel toplumsal ayaklanmaların hemen ardından geldi. ABD, Britanya ve diğer pek çok ülkedeki Siyah Hayatlar Önemlidir hareketleri bu toplumsal isyanların bir parçasıydı. Nijerya’daki SARS’ı Sonlandırın isyanı gibi bu hareketlerden bazıları “apolitik hareketler” olarak başladı, ancak özellikle yolsuzluğa ve “eski düzene” karşı hızla siyasallaşmaya başladı.

Devrim ve karşı devrim – sosyalist bir alternatife ihtiyaç var

Devrimci güçler ve karşı devrimci güçler arasında çıkan küresel bir mücadele var. Kapitalist toplum bir çıkmaza girdi ve yavaş bir ölüm ızdırabı içinde. Bu çürümüş kar sisteminden kopmak için sosyalist programa sahip yeni kitlesel işçi partilerine duyulan ihtiyaç her zamankinden daha fazla. Ekonomik, sosyal, politik ve çevreyle ilgili çoklu krizler kapitalizm içinde çözülemez.

Ancak, kitlesel bir alternatifin yokluğu ve kitlelerin çoğunluğunun politik bilincinde sosyalizmin kapitalizme karşı bir alternatif olabileceğine dair düşüncenin yokluğu veya zayıflığı, devrimciler ve karşı devrimciler arasındaki krizi ve mücadeleyi nesnel olarak olması gerekenden daha fazla uzatıyor ve karmaşık hale getiriyor. Mevcut rejimlere karşı meydana gelen kitlesel ayaklanmalarda, mücadelenin başarılı bir şekilde sonuçlandırılabileceği net bir alternatif ve örgütlenme yoktu. Sonuç olarak, mevcut rejimler ya iktidarda kaldı ya da hükümette kapitalist sistemin devam etmesine izin veren yüzeysel bir değişim gerçekleşti.

Bu engeller, İspanya’da PODEMOS, Portekiz’de Sol Blok, Fransa’da Fransa Insoumise ve Almanya’da Die Linke gibi partilerin sol liderlerinin işçi sınıfı için bağımsız bir sosyalist program için savaşmadaki başarısızlığı ile daha da arttı. Ne yazık ki solun çoğu, Britanya İşçi Partisi’ndeki Corbyn’ciler gibi, sağcı ve kapitalizm yanlısı güçlerle barışmaya çalıştı. Şu anda bu yanlış politikanın bedelini ödüyorlar, çünkü İşçi Partisinde yükselişe geçen sağcılar, geriye kalan solcuları partiden atmaya çalışıyorlar. Sağ kesim, programlarına ve fikirlerine herhangi bir meydan okumayı önlemek için elinden geleni yapmaya hazır. Buna karşı koymak için soldan kararlı ve mücadeleci liderlik gerekir. Ne yazık ki bu eksikti. ABD’de Bernie Sanders’ın Demokratlardan kopmaması, yeni bir kitlesel işçi partisi inşa etmek için gereken adımları atmak için kaybedilen bir başka fırsattı. Milyonlarca kişinin Trump’ın yenilgisiyle hissettiği rahatlamaya rağmen, Biden gibi sermaye yanlısı Demokratlar, ABD işçi sınıfı için bir gelecek sunmuyor.

Hindistan, Şili veya Portekiz gibi ülkelerdeki büyük veya etkili komünist partilerin liderleri, kitlesel mücadeleleri örgütlemekte veya cesur bir şekikde sosyalist alternatif sunmakta başarısız oldu. Hindistan’da, parti yönetimin mücadeleci bir şekilde kafa tutmaması partiyi seçimlerde yenilgiye uğrattı ve bu partilerinde derin bir krize yol açabilir. Bu, diğer ülkelerde de gelişebilir.

İşçi sınıfının yeni kitlesel partilerini kurmak, devrimci Marksist partilerin inşası ve sendikaların mücadeleci örgütlere dönüştürülmesi için savaşmak, işçi sınıfı ve sosyalistler için başlıca görevlerdir. Krizin derinliği bu hedefleri daha da acil hale getiriyor.

2020’de kapitalizmin karşı karşıya kaldığı daha önce eşi görülmemiş küresel kriz 2021’de aşılmayacak. Bu krizin sonuçları, 2021 ve sonrasında gezegendeki milyonlarca insanın yaşamında daha da büyük bir etkiye sahip olacak. 2021’de savaşın ve yoksulluğun dehşeti yoğunlaşmak üzere. Sosyal ve politik sarsıntılar da artacak. Kapitalizm, benzeri görülmemiş yeni bir kriz dönemine girdi. Bu krizin içinde pek çok belirsizlikler var – politik, sosyal, ekonomik ve jeopolitik ilişkiler dahil olmak üzere. Yine de 21. yüzyılda küresel kapitalizmin çoklu krizleri küresel bir çözüm gerektiriyor. Kapitalizmden kopuş ve uluslararası düzeyde demokratik bir sosyalist ekonomi planı oluşturma hedefi bu çağın gerektirdiği şeydir.

CWI (İEK), 2020’de ortaya çıkan kriz geliştikçe analiz etti ve önümüzdeki aylar ve yıllar için olası eğilimleri ve özellikleri açıkladı. Ancak, Marx’ın da belirttiği gibi, “Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir”. CWI’nin analizi, üyelerinin işçi sınıfının günlük mücadelelerine katılmasıyla yan yana gitti. Londra’da Sosyalist Parti üyeleri, otobüs şoförlerini kovid’den korumak için güvenlik önlemlerinin alınması ve virüse karşı ön saflarda çalışan sağlık çalışanları ve diğer işçiler için mücadeleye öncülük ettiler. İrlanda’da, 2020’de gerçekleşen çok sayıda grevlerde, CWI üyeleri aktif olarak bu grevlerdeki işçileri destekledi ve müdahale etti. Nijerya, Hindistan, Şili, Güney Afrika ve başka yerlerde meydana gelen protestolar ve kitle hareketlerine CWI üyeleri aktif olarak katıldı – ve ortaya koyduğumuz somut eylem önerileri ve sosyalist politakalar destek gördü. ABD’de CWI destekçileri sosyalist politikalar için enerjik bir şekilde savaştılar ve Howie Hawkins’in başkanlık seçimi kampanyasını desteklediler. Almanya ve Fransa’da CWI üyeleri, işçilerin düzenlediği protesto ve mücadelere ve aşırı sağa karşı aktif katılımcılar olmuştur.

2021 yeni fırsatlar getirecek. Daha fazla militan (yani mücadeleci) işçilerin ve gençliğin önemli bir bölümleri alternatif arayacak ve mevcut kapitalist sistemden kurtulmanın bir yolunu bulmak için mücadele edecektir. CWI, 2021’de olayların derinlemesine analizini yapacak ve sosyalist fikirler ve örgütlenme için mücadele ederek mücadelelere yön verme görevini üstlenecek. Bunlar, işçilere ve gençlere, çürüyen kapitalizmin nasıl sona erdirip bir dünya sosyalist alternatifiyle değiştireceklerine dair gerekli sonuçları çıkarmalarına yardımcı olmak için gerekli olan vazgeçilmez silahlardır.

Tony Saunois, CWI Sekreteri

Orijinal yazı: https://www.socialistworld.net/2020/12/18/2020-a-turning-point-an-explosive-and-uncertain-decade-has-begun/


Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir